Dünyada birinci sıradaki ölüm nedeni olan kalp ve damar sistemi hastalıkları her yıl dünya genelinde 20 milyon can kaybına neden olmaktadır. Tüm dünyadaki ölümlerin %30'u kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümlerdir. Türkiye’de her yıl yaklaşık 200.000 kişi kalp ve damar hastalıkları nedeniyle yaşamını yitirmektedir. Bu her 2,5 dakikada 1 kişinin hayatını kaybettiği anlamına gelmektedir. Yıllar içinde kalp ve damar hastalıklarından ölümler, gelişmiş batılı ülkelerde azalma eğilimi gösterirken ülkemizin nüfus yapısına benzer, genç nüfus oranının yüksek olduğu gelişmekte olan ülkelerde artmaktadır. Ülkemizde 2030 yılında kalp ve damar sistemine bağlı ölümlerin sayısının iki katına çıkması beklenmektedir. Kalp ve damar hastalıkları, bireyleri genellikle orta yaş döneminde etkilemekte, ülkeleri verimli insan kaynaklarından yoksun bırakmakta, yüksek tedavi maliyetleri yaratmaktadır. Bütün bu korkutucu görüntüye karşın belki de konunun en rahatlatıcı tarafı kalp ve damar hastalıkların “önlenebilir” olmasıdır. Yaşam biçiminde yapılacak küçük değişikliklerle kalp ve damar hastalıklarından kaynaklanan ölüm riskini %80 oranında azaltmak mümkündür.
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de iskemik kalp hastalığı en sık görülen ölüm nedenidir. İskemik kalp hastalığı, kalp kasını besleyen koroner damarların en az bir tanesinde, kalp kasının ihtiyacı olan oksijen ve besinlerin dokulara ulaşmasını engelleyen daralma veya tam tıkanma oluşmasıyla ortaya çıkar. İskemik kalp hastalığı bazen hiç bulgu vermezken, bazı kişilerde tekrarlayan gögüs ağrıları,çabuk yorulma, bayılma gibi şikayetlerle ve bazılarında da kalp krizi veya ani kalp ölümü olarak karşımıza çıkabilmektedir. İskemik kalp hastalığının gelişiminde rol oynayan ana faktörler tütün kullanımı, yaşın ilerlemesi, genetik yatkınlık, tansiyon yüksekliği, kolesterol yüksekliği, şeker hastalığı, obezite, fiziksel hareketsizliktir. Risk faktörleri arttıkça hastalık oluşma riski artar. Değiştirilebilir risk faktörlerinin kontrol altına alınması ile iskemik kalp hastalıklarına bağlı istenmeyen olayların belirgin şekilde azaltılabileceği gösterilmiştir.
Kalp hastalıklarına bağlı en sık ölüm sebebi kalp krizidir. Kalp krizi geçiren hastalarda ölüm oranı %35-40 a kadar çıkmaktadır. Kalp krizi geçiren hastaların % 20 si bir sağlık kuruluşuna başvurmadan kaybedilmektedir. Kalp krizi tanısıyla hastaneye başvuran ve tedavi altına altına alınan hastalarda ölüm riski %8 e kadar düşmektedir. Kalp krizi gögüs ağrısı, sol kol ağrısı, göğüste sıkıntı hissi, nefes darlığı, çarpıntı, terleme, halsizlik, bulantı, kusma, baş dönmesi, baygınlık, ani bilinç kaybı gibi bulgularla kendini göstermektedir. Kalp krizine koroner damarlardan en az birinde tam ya da tama yakın tıkanma sebep olmaktadır. Krizden sorumlu damarın erken müdahale ile açılması ölüm riskini ve kalpte oluşan hasarı azaltmaktadır. Hastanın klinik bulgularına göre pıhtı eritici ilaçlar veya acil koroner anjiyografi ve anjiyoplasti(balon ve stent uygulaması) en sık uygulanan tedavi seçenekleridir. Uygun koşulların ve tecrübeli bir ekibin varlığında acil koroner anjiyografi ve anjiyoplasti yapılması pıhtı eritici ilaç tedavisine göre daha iyi sonuçlar vermektedir.
Hipertansiyon kalp ve damar hastalıkları risk faktörleri arasında en önde gelen ve yaygın olanıdır. Hipertansiyon, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de oldukça yaygın bir halk sağlığı sorunudur. Hipertansiyonun en sık görülen komplikasyonları ise koroner kalp hastalığı ve inmedir. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hipertansiyon farkındalığı ve yeterli kan basıncı kontrolü sağlanabilen hastaların oranı istenilenin çok altındadır. Yapılan yurt genelinde bir araştırmaya göre erişkin nüfusta yaklaşık 15 milyon hipertansif birey mevcut olup, bunların yalnız %40’ının kan basıncı yüksekliğinin farkında olduğu ve yalnız %31’inin antihipertansif tedavi aldığı bilinmektedir. Yeterli kan basıncı kontrolü ise tüm hipertansiflerde %8, kan basıncı yüksekliğinin farkında olan ve tedavi alanlarda ise %20 olarak saptanmıştır. Yaşam tarzı değişiklikleri ve doktor gözetiminde uygun ilaç tedavisi altında yüksek tansiyonun kontrol altına alınması ile erkeklerde ölümlerin %20,4’ü, kadınlarda ise %30,8’i önlenebilmektedir.
Kolesterol yüksekliği ve şeker hastalığı kalp hastalıklarının oluşumunda rol oynayan iki önemli faktördür. Şeker hastaların kalp ve damar hastalığına yakalanma riski şeker hastalığı olmayanlara göre 5 kat artmıştır. Şeker hastalığı ve kolesterol yüksekliğinin altında yatan çok önemli bir faktör kilo fazlalığı ve hareketsiz yaşamdır. Ülkemizde erişkin nüfusun 1/3’ ünde kilo fazlalığı mevcuttur. Özellikle karın çevresindeki yağlanma kalp krizi riskini belirgin olarak artırmaktadır. Kilo fazlalığına neden olduğu bilinen çok sayıda faktör içinde, aşırı ve yanlış beslenme ve fiziksel aktivite yetersizliği en önemli nedenler olarak kabul edilmektedir. Düzenli fiziksel aktivite , sadece enerji dengesinin düzenlenmesinde değil, obezite ile gelişen sağlık risklerinin ve bu risklere bağlı ölüm hızının azaltılmasında da önemli bir role sahiptir.
Ülkemizde sigara içme alışkanlığı yaygın olup, önemli bir halk sağlığı sorunudur. Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında sigara tüketiminde üçüncü sırada, dünya ülkeleri arasında ise yedinci sıradadır. Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştaki bireylerin % 31,3’ü sigara kullanmaktadır. Günde 20 ve daha fazla sigara içen insanlarda içmeyenlere göre koroner arter hastalığının 2-3 kat arttığı gösterilmiştir. Sigarayı bırakan bireylerde, bırakmayanlara göre kalp ve damar hastalığına bağlı mortalite % 36 oranında azalır.
Kalp ve damar hastalıklardan korunmada yaklaşım tarzı, tek bir risk faktörüne değil, genel riskin düşürülmesine yönelik, çoğul risk faktörleri gözetilerek multidisipliner olmalıdır. Sigara bırakılması, akdeniz diyeti, düzenli egzersiz alışkanlığı, kilo kontrolü gibi yaşam tarzı değişiklikleri ve hipertansiyon, şeker hastalığı, kolesterol yüksekliğinin tedavisi ile kalp hastalığından korunmak mümkündür.